
Yazarlar önceden, kitapları piyasaya çıkarken gazetecileri çağırır, kitaplarını tanıtmayı amaçlayan konuşmalar yaparlardı. İsterlerdi ki okuyucuların kitaptan haberi olsun. İnsana has bir zayıflık fakat bence anlaşılır bir duygu. Ne var ki bu vaziyet çok tenkit edildi hem de saygısız bir üslupla. Bence yazarlık, insanların rahatça saygısızlık edecekleri bir meslek değildir. Zıddı ben çocukluğumdan beri yazarlığı mukaddes bir iş olarak gördüm. Bu yüzden, bu işi yapmaya başlayınca yazar olmanın bedeli her neyse onu ödemeye karar verdim. Şayet ile ilgili konuşmadığımda kitaplarım satılmayacaksa satılmasın, diye düşündüm.
Çoğu insan kendisini mutsuz eden şartlarda yaşar fakat bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmaz. Bir serüvene atılmayı, bir yenilik yapmayı düşünmez dahi. Zira sürüp giden belli bir hayata koşullanmış vaziyettedir. Bu koşullanma da mutsuzluğunu fark edememesine yol açar. Ama ben, huzur veriyor gibi görünse de bir insan için evvelce net olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. Zira insanın hayata isteğinin özünde, serüven ihtirası bulunur. Hayatın tadı yeni tecrübelerdedir. Bu yüzden, daimi değişen bir ufuktan daha keyifli bir şey olamaz. Her yeni gün, tertemiz bir güneşin altında doğabilir. Resim yaparken kendime sorduğum tek bir sual vardır: “Bunu da yaptım peki ya bundan sonra?” Daimi kendimle yarışırım. “Ben ne kadar iyi bir ressamım.” dediğim vakit tükendim demektir. Her resmimin bir hikâyesi var, canım istedi de yaptım diye bir şeyi kabul edemem. Oturur düşünürüm, zihnimde tasarılarım, ondan sonra tuvale aktarırım ve resim ortaya çıkar. Bir resim bir kez yapılır, aynısını yapmak benim için olanaksız.
Bir cevap yazın